Bölüm 11
“Hava Gemisi TH-145, Trabzon kontrol cevap verin.”
“Trabzon devam edin.”
“145, radar teması negatif, pilot sorumluluğunda rotanızda devam edebilirsiniz. İyi akşamlar.”
Hava trafik kontrolörü artık hava gemisinin diğer gemiler ve yer ile ayrım sorumluluğunun kaptanda olduğunu belirtiyordu. Erdoğan kaptanın daha dikkatli olması, köprüdeki vardiya subaylarının da gözlerini dört açması anlamına geliyordu bu talimat. Subay demişken bu tabir sadece gemicilik gelenekleri kadar anlam ifade ediyordu artık. Aslında subaylık veya askerlik eskisi gibi değildi. Devletin yetki ve sorumluluğu neredeyse sıfırdı artık bu günlerde. Bölgesel kumandanlıklar eski asker ve polislerden oluşuyor, bölgelerinin asayiş ve emniyetini sağlamaya çalışıyorlar, korsancılık ve yağmacılığın önünü kesmek için devriye gemilerini uçuruyorlardı.
Trabzon’dan Artvin’e kadar olan bölgede de Rus çapulcuları ve silah tacirleri iş yapmaya çalışıyor ancak Türk’lerin gözü karalığı sayesinde istedikleri gibi at koşturamıyorlardı.
Kaptan telsizi eline aldı ancak görevin mahiyeti nedeni ile tekrar yerine bıraktı. İkinci kaptana seslendi:
“Hakan, Tufan’ı telefona çağır sana zahmet.”
“Tabii efendim.” diyerek tuşlara bastı.
“Tufan hatta efendim.”
Kaptan ahizeyi alıp konuşmaya başladı.
“Tufan, hazır mısınız?”
Telefondan cızırtılı sesler duyuldu.
“Tamam, Saliha da kendi alet edevatını yanına alsın, lazım olacak aşağıda.”
Konuşması bitince ahizeyi yerine taktı ve dümenciye seslendi:
“Ali Kemal, irtifa 1500 fit, 95 başa dönelim.”
“1500 fit, 95 baş. Anlaşıldı.”
Kaptanın aklından gözlerden uzak bir uçuş ile mümkün mertebe Artvin’e kadar ulaşmak geçiyordu. Ancak bulut içinde uçmanın da kendine özgü tehlikeleri ve riskleri vardı. Her ne kadar sakin bir havada ilerliyor olsalar da, motor pervanelerinde buzlanma riski vardı, buzlanma olduğunda pervanelerin hücum kenarlarında biriken buzlar, motorun pervane vasıtası ile ilettiği gücün azalmasına neden olurdu. Bu da hava aracının kontrolünü zorlaştırırdı. İyi ki uçurdukları bir hava gemisi idi, en kötü rüzgarın insafına kalıp güneydeki yalçın dağlara doğru sürüklenip parçalanırlardı.
Sislerin içerisinde ilerleyen TH-145 mürettebatından hiç kimsenin 95 baş 3 mil mesafede onlar için bir karşılama komitesi kurulduğundan haberi yoktu.