Bölüm 17
Tolstoy’un da dediği gibi tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar; ya da şehre bir yabancı gelir. Cerrattepe’nin de herkesin bildiği tek girişinde bir yabancı dikiliyordu. Saat gece yarısını geçtiği halde tüm madeni, daha doğrusu güvenlik ile ilgili olan kişileri ayağa diken bu yabancı, karanlığın ortasında tek başına durmakta, yüzünü kaplayan maskesinin arkasından delici gözler ile kameraya doğru dik dik bakmakta idi.
Uyuyanlar arasında Cansu tabii ki yoktu, aslında uyku sorunu da yoktu. Sebo’nun aksine yatıyorum dediği anda hızla uykuya dalar ama bazen de daldığı hızla çıkıverirdi o daldığı yerden. O yabancının geldiği saatlerde çalan telefondakinin kumandan Salih olabileceği aklının ucundan dahi geçmiyordu.
Kumandan Salih ise odasında oturmuş eski hayatından kurtarabildiği bir kaç parça hatıra ile geçmişe ufak bir yolculuk yapmaktaydı. En kıymetlisi ise masasının üzerindeki eski bir çerçeve idi. Saliha…
Kızından ayrı düşeli neredeyse 3 yıl olmuştu. Daha doğrusu Saliha bir gün ansızın arkasında hiç bir iz, hiç bir not bırakmadan madenden gitmişti. Giderken de kimseye hiç bir şey anlatmamış, gizeme gizem katmıştı. Kumandan günlerce herkesi sorgulamış, dağda resmen terör estirmiş ancak hiçbir bilgiye ulaşamamıştı. Kızı burada iken en samimi arkadaşı olan Cansu’ya da benzer bir davranış sergilemeye çalışmış ancak sert bir kayaya çarpan ahşap bir kayık gibi psikoloğun duvarlarına toslamıştı. Madenin kumandanının Cansu üzerine en küçük bir otoritesi yoktu. Zaman zaman sinirlerini bozsa da artık bu durumu kabullenmişti.
Cansu ise konu ile ilgili tabii ki bilgi sahibi idi. Hatta kumandanın Saliha’nın peşine taktığı Tufan’dan da tabii ki haberdardı. Sıcak, basık ve duman altı odasından çıkmasa da pek çok konuda bilgi sahibi olan Cansu’nun bir zamanlar MİT’de çalıştığına dair dedikodular madende dolaşmakta, zaten yerlerde olan sempatiklik seviyesini sıfırın altına indirmekte idi.
Kapının çalması ile irkilen kumandan kibarca seslendi. Gelenin kim olduğunu tahmin etmişti.
“Gel Cansu, oturmaz mısın?”
“Kumandan nasılsınız? Size nasıl yardımcı olabilirim?”
“Tufan geldi.”
Cansu hiçbir emare vermese de yay gibi gerildiğini kumandan da kendisi de hemen fark etti. Karşısındakine hiçbir duygu kırıntısı vermeme konusunda kendisine oldukça güvenirdi. Kontrolü kaybetmeden kibarca sordu. Aslında karşıdan gelecek cevaptan da oldukça emindi.
“Saliha’dan haber mi var kumandan? Neredeymiş.”
“Kızımı buldum Cansu, en sonunda nerede olduğunu öğrendim.”
Sonraki Bölüm