“Kara Tahtlı Şeyh derler, Saliha’nın babasına… Katı ve insafsızdı, bu aşkın karşısında! Kararlıydı zalim şeyh : Onları öldürmeye! Yine bir seher vakti, pusu kurdu köprüye…”
Ne zaman işe başlasa bu şarkı geçerdi içinden… Sözlerini böyle değiştirirdi. Babasını Şeyh’in yerine koyardı. Babası hiç istemezdi onun evden gitmesini, başka hayatlara katılmasını. Sert adamdı. Dinlemezdi hiç Saliha’yı.
Annesine sığınırdı Saliha. Annesi şefkatli kadındı. Korur kollardı Saliha’yı.
Sonra bir zaman geldi. Saliha evde kalmak istemedi. Gitmek istedi. Kendisini bekleyen bir şeyler vardı sanki.
“Bugünün bir de yarını var, mutluyduk belki, bu güne kadar, ya sonra?”
Kafasını sağa-sola salladı.. “Dalma şu eskilere!”
Yağ pompasını onarmaya başladı… “Önce şu üst civatayı gevşetelim… Sağa doğru… İkinci… Üçüncü…” Çıkardığı civataları yanında getirdiği küçük poşetle pompanın kenarına sabitledi… Kaybolmamalı, karışmamalılardı. Bir aksaklığa daha tahammülü yoktu. Kaptanın da öyle :
“Hadi be kızım, bitmedi mi işin?”
“Efendim 5 dakikaya biter, haber vereceğim.”
“Tamam çabuk ol bir an önce bağlanmamız lazım.”
“Anlaşıldı”
Bir gözü teknik kitapta, aklında dikkat etmesi gerekenler… Boruları yerine oturttu, civata poşetini taktığı yerden çıkardı, eksik, fazla malzeme var mı diye kontrol etti… Her şey yolundaydı.
“Efendim, motor tamam, pin elimde, uzaklaşıyorum, motora güç verebilirsiniz”
“Eline sağlık Saliha, bir an önce içeri gir. Akşam biran benden”
Bira? Kaptandan bira? Özlemişti bira keyfini. Aldığı yudum boğazından geçerken gözlerini kapatıp kafasını hafifçe arkaya uzatmasını… Çakırkeyfe yaklaşırken yüzünün kızarmasını…
Hahaha, harika olmuş. Bunu ilgili bölüme yerleştireyim mi? Yoksa side-story gibi mi yazacaksın? Eline sağlık 🙂